Bilimkurgu denilince ilk akla gelen seri filmlerinden biriyle karşınızdayım. Neredeyse benle yaşıt olan film serisi bana kalırsa bilimkurgu filmleri açısından tam bir dönüm noktası. İlk filmi 1999 senesinde vizyona girmiştir. O seneler için kendi kategorisinde en kaliteli en marjinal kurguya sahip bir film.
Öncelikle biraz Matrix dünyasından bahsetmek istiyorum. Çünkü filmi anlamak için hikayesini bilmeniz gerek. Matrix'in tarihini genel olarak 7 bölüme ayırabiliriz. Bu kısmı tarih dersi gibi anlatabilirdim ama anlatmasam çok daha iyi olacak gibi. O yüzden kendi tarzımda kısa bir özet geçeyim.

Öncelikle 7 bölümden oluştuğunu söyledik ama bu dördüncü filmle birlikte bir 8. bölüm daha oluştu diyebiliriz. İlk olarak her şey kendine Müslüman diye tabir edebileceğimiz insanlığın tam bir tüketim çılgınlığına kapılıp üretim gibi sıkıcı(!) şeyleri robotların eline bırakmasıyla başlıyor. Bir de çok büyük bir marifetmiş gibi robotlara karşı inanılmaz bir aşağılık kompleksi geliştirmişiz ki robotlar bizden illallah etmiş vaziyete gelmiş. Tabi hal böyle olunca insanımsı robotlardan biri bir ayaklanma yapıyor biz de size n' oluyo diyerek ayaklanan robotu ve kendi sürümündeki robotları yok ediyoruz. E diğer robotlarda olmaz böyle şey diyerek bütün sürümler bir araya gelerek 01 adında bir yerde toplanıyorlar.
Bir süre sonra Kendi ürettikleri cihazlar dünya ekonomisini bozunca bunu çekemeyen liderler toplanıp bunların fişini çekelim diyorlar. Sonuç olarak güneşten enerji aldıkları için güneşi karartma kararı alıp kimyasallarla donattıkları bir bombayı atmosfere salıveriyorlar. Bu durum robotların savaşla karşılık vermesine sebep oluyor ve insanlık tamamıyla robotların eline geçiyor. Bizden daha zeki olan robotlar tabi ki kendilerine enerji kaynağı olarak insanları seçiyor ve onları enerji çiftliklerine dönüştürüyorlar. Bize de canımız sıkılmasın diye Matrix adlı bir simülasyona sokuyorlar. İnsanlık kendini kırlarda gezer gibi hayal ederken Matrix 'in tasarımcısı olan Mimar insanlığın iliğini daha nasıl iyi sömürürüz diye düşünerek Kahin adlı bir programı sürüme dahil ediyor. Kahin de insanlar olayı çakmasın diye uğraşırken aklına Seçilmiş Kişi diye bir şey geliyor ve insanlığı kurtarmak için gelecek bir ilah edasıyla dedikodu yayıyor.
Programdan kurtulup kendilerini adeta noel babayı arar gibi Seçilmiş Kişiyi aramaya adayan bir grup insan sürekli Matrix' e korsan olarak girip çıkıyor. Akıllı robotlarımız bu korsanlığa dur demek için Ajan olarak adlandırılan bir program ekliyorlar ve insanları kovalasınlar diye buna tam güç veriyorlar.
Kahin robotların bile uğraşmadığı insanlarla ben mi uğraşacağım deyip Seçilmiş Kişiye verdiği güçlerin aynısını SMİTH adlı bir ajana verip aradan sıyrılıyor. SMİTH de can sıkıntısından virüs gibi çoğalıp bütün Matrix' i ele geçirip orayı kontrol eden robotlara sataşmaya başlıyor. Bu durumda makinaları da artık Seçilmiş kişinin kurtarması gerekiyor.
Seçilmiş Kişi herkesin bildiği gibi Neo, makinalar şehrine gidip bu aşk böyle bitemez nidaları şeklinde bir anlaşmaya varıyor. SMİTH 'le aynı kodlara sahip olduğunu anlayan Neo aşkım virüsün kendine bulaşmasına izin vererek onu ve kendini tamamen yok edip insanlarla makinalar arasında barışı sağlamıştır.
Bu hikaye 3 filmin tamamını kapsıyordu ve 20 seneye aşkın yeni bir filmin çıkmaması üzerine bence çoğu kişi barışla filmin bittiğini düşünüyordu. Ta ki dördüncü film çıkıp Mimar' ın herkesi kandırmasını anlamamıza kadar. Mimarcığım insanlardan daha iyi enerji kaynağı mı var diye düşünmüş olacak ki Neo ve Trinity 'i tekrar diriltip Matrix'e koyuyor.
Bu dördüncü film hakkında tek düşünebildiğim renion tadında olduğu. Sanki Matrix ekibi mezunlar gecesi yaparlarken hadi bunu bir filmle taçlandıralım demişler. Filmin iki buçuk saat sürdüğünü düşünürsek bayağı bir özlem giderdiklerini anlayabiliriz. Film Morpheus' un tekrar hortlamasıyla başlıyor ama bir ajan kimliğinde. Daha sonra insanlık yine bildiğimiz aptallıklarıyla Neo 'yu aramaya hala devam ediyor.
Neo içinde bulundukları Matrix' ten bir haber bir oyun firmasında tasarımcı olarak çalışıyor ve Matrix adlı oyunu kendisi tasarlamış olarak lanse ediliyor. Tabi bu arada Trinity de üç çocuk annesi olarak karşımıza çıkıyor.
Film için söylenebilecek pek bir şey yok aslında. Genel olarak iki buçuk saat olmasına rağmen film sıkıcı değildi benim açımdan. En son Labirent serisinin üçüncüsünde bu kadar uzun süre kalmıştım sinema salonunda ve birbirlerini karşılaştırırsak Labirent filminde artık son kısımlara doğru ilk defa bir filmden bu kadar sıkıldığımı fark ettim.
Matrix Ressurrection' a puanım 7/10 . O da tamamıyla eski filmlerin ve oyuncu kadrosunun hatırına.