29 Ağustos 2025 Cuma

Vicdanın Ölümü


Bu sıralar hayatımın gidişatı ile ilgili büyük kararlar almam gerekiyor. Büyük bir ikilemle uzun zamandır bununla yaşamaya çalışıyorum. Birden fazla insanın hayatını etkileyecek hatta bazı şeyleri kökünden değiştireceğini bildiğin kararlar almak... Hayatım boyunca belki de hiç bu kadar büyüğüyle karşılaşmamışımdır. Yaşadığım bu şey insanların özündeki düşünce tanesini anlamamı sağlayacak kadar beni sarstı. Bazıları kaçıp gitmekte buldu çareyi, bazıları daha yüce bir şeye havale etti, bazısıysa kendi isteklerini karşıladığı anda yüzüstü bıraktı herkesi. Bazılarımız için için vicdanının sesiyle baş başa bırakıldı; kimisi her gece dua etmekte buldu çareyi. Ama bildiğim bir şey varsa herkes umut etti adaletin sağlanıp kötülerin ceza çekmesini. 


Bu olayda ben neredeyim diye sorarsak, herkesten bir parça taşıyarak; bazı geceler dua ederek ağladığım bazı zamanlar insanın yüzüne bile bakmaktan utandığım, bazen de arkama bakmadan deli gibi kaçmak istediğim noktadayım. Öyle bir an geliyor ki kimseyi düşünmeden kahramanı oynayıp bütün gerçekleri dökeyim, ama sonra bunun hiçbir işe yaramayacağını düşünüyorum. Çünkü onlarla savaşmak için yeterince silahım olmadığını fark ediyorum. Silahların kendi için, sevdikleri için korkan ve bunları saklayan insanların elinde olması bir çoğumuzu savunmasız bıraktı. 

Bu elbette ki bir son değil. Belki de her şeyin yeni başladığının işareti ya da her şeyin bittiği kötülerin hala kazanacağının işareti. Yine de bildiğim bir şey var ki insanların yüzündeki o vicdani duygunun hala ölmeyip onlarla birlikte yaşayacağı hatta belki de onları içten içe çürüteceği. Yanlış anlamayın bunlardan kendimi bağımsız tutmuyorum. Her ''elimden acaba ne gelir?'' diye düşünen insanlar olduğu sürece ya şimdi ya da daha sonra, bir şekilde bu olayların çözüleceğine inancım sonsuz. İçinizdeki vicdanın asla ölmemesi dileğiyle...

18 Ağustos 2025 Pazartesi

Senin Yolculuğun


Bir arkadaşım yazılarım için günlük okuyormuş hissi verdiğini söylemişti. Bu yazıyı okuyorsan eğer bu yoruma bayıldığımı söylemeliyim. Çünkü günlük dediğimiz şey insanın en saf ve sansürsüz duygularını paylaştığı bir tür. Yani başkaları için çok tehlikeli ama sahibi için de çok güvenli bir alan. Günümüzde acaba kaç kişi hâlâ günlük tutmaya devam ediyordur? 


Sosyal medya uygulamalarından birinde 'bullet journal' ile ilgili bir gruba üyeyim. Orada genellikle insanlar ajanda tasarımlarını paylaşıyorlar. Başkalarının yaratıcılıklarını gördükçe kendi kendime hayret ediyorum. Gerçekten insanlar çok yetenekli ve yaratıcı. Düşünsenize yolda gördüğünüz ya da çevrenizde olan çok normal ve 'sıradan' görünüşlü birisi kişisel hayatında o kadar yaratıcı seviyesinde üretken ki kendisinin o anki halini başka zaman görseniz o kişi olduğunu anlayamazsınız. Bu düşünce beni her zaman aşırı heyecanlandırıyor. Çünkü bilindik bir şeyin gizemli bir tarafı olduğunu öğrenmek ve dahası o tarafını tanımanıza olanak sağlanması ne büyük bir lütuf. 

Bu durum bana birazcık doğal taşları da hatırlatıyor. Bilirsiniz doğal taşların genellikle dış kısımları yerlerde gördüğünüz büyük taşlardan farksızdır; sıradandırlar. Bildiğim kadarıyla da bu işin uzmanları da kolay kolay fark edemiyor bu taşları ama o taşları ararken ki heyecan çok farklı gibi. Adeta bağımlılık yapan bir tarafı var bu işin. Bence bu biraz da insanın yapısı ile alakalı. İnsanlar olarak her zaman ulaşılması zor ve güzel şeylere çekiliyoruz (burada güzelliğin göreceli bir durum olduğunu da söylemek isterim). Her zaman gözümüz en yükseklerde oluyor. Bu durumu ben çok anormal görmüyorum. Yani herkesin hayatına devam edebilmesi için bir amacı olması gerekiyor. Her ulaşılan amaçtan sonra da başka bir hedef oluşturuluyor. Zaten böyle bir şey yapmasaydık herkes büyük bir depresyonun içinde bulurdu kendisini. Bu tabi ki de benim düşüncem ama bilirsiniz bu yazının sahibi ben olduğum için her fikrimi, düşüncemi istediğim gibi yazabilirim. Bu özgürlüğe sahip olmak bile beni güç zehirlenmesine sokabilir. 


Konunun ana temasını kaçıranlar için; ilk başta arkadaşımın iltifatından ilhamla bu yazıya başlamıştım, sonrasında yazım farklı bir alanda süzülmeye başladı. Şu an toparlamak için şunları söyleyebilirim ki. Herkesin hayatının bir noktasında içindeki cevheri keşfetmesini çok isterim. Bunu bütün hümanist bakış açımla (asla hümanist olduğumu düşünmüyorum) söylüyorum. Belki de bu sayede insanlık olarak daha iyi yerlere gidebiliriz; gidemesek de o yola girmeye çabalamak bile çok değerli. Umarım herkes 'Başkaları neler yapıyor?' kalıbından çıkıp 'Biz neler yapabiliriz?' kalıbını benimser. Herkesin hayatındaki fazlalıklardan kurtulup kendi hayatı için yaşamaya başlamasını çok istiyorum. Aynı şey kendi hayatım için de geçerli tabi ki. Neyse buraya kadar çok çabaladım, hala da çabalamaya devam ediyorum. Umarım herkes kendi hayatını yaşamaya cesaret edebilir.


Vicdanın Ölümü